14 Şubat 2013 Perşembe

Nemrut Dağı


Nemrut Dağı Hakkında Bilgi
Nemrut Dağı, Adıyaman’ın Kahta ilçesinin Karadut Köyü’nde, dünyanın sekizinci harikası olarak tanınan, tepesinde küçük kırma taşların yığılmasıyla oluşturulmuş konik bir tümülüsün bulunduğu, 2.150 m. yüksekliği, 10 metreyi bulan heykelleri ve metrelerce uzunluktaki kitabeleri ile UNESCO Dünya Kültür Mirasında yer almaktadır.
Adıyaman’ın 103 km doğusundaki Antiochos’un tümülüsü ana kaya üzerine kırma taşların üst üste yığılmasıyla oluşturulmuştur. Tümülüsün doğu, batı ve kuzeyinde ana kaya düzleştirilerek teraslar haline sokulmuş, doğu ve batı teraslarına tanrı heykel ve kabartmaları yapılmıştır. Nemrut Dağı’ndaki kutsal alanda heykellerin dışında birçok da kabartma bulunmaktadır. Batı terasında bulunanlardan ilginç olan biri de aslan kabartmasıdır. Gezegenlerin dizilişleri incelendiğinde, bunun Kommagene’nin I. Kralı Mithradates’in taç giydiği geceye; MÖ 109 yılının temmuz akşamına denk geldiği görülmektedir.
Nemrut Dağı’nın 2.150 m. yüksekliğindeki zirvesinde aslanlı horoskop, bilinen en eski horoskoptur. Aslanın üzerinde 16 ışından oluşan 3 adet yıldız vardır ve bunlar Mars, Merkür ve Jüpiter gezegenlerini temsil etmektedirler. Aslanlı horoskop gök cisimlerinin bir anlık konumunu gösterir. Önümüzdeki 25.000 yıl içerisinde bir daha yaşanmayacak bir ana tanıklık edilir. Güneşin, etkisi azalan ışığının altında çıkan yeni ayın ve onun hemen üzerinde Kral yıldızı olarak bilinen Regulus yıldızının güçlü parıltısı yüzleri aydınlatır. Önceki gecelerde Jüpiter, Merkür ve Mars gökyüzünde adeta krallara layık bir geçiş töreni sergiler. Tüm bu seremoni bittikten sonra Kommagene halkı tanrılarının yeni krallarını ziyarete geldiklerine inanarak evlerine dönerler.
MÖ.I. yüzyılda kurulan Kommagene Krallığı M.S. 72 yılına kadar bu bölgede egemenliğini sürdürmüştür. Yazılı belgelerde M.Ö. 850 yılında görülen krallığın ismi o dönemlerde Kummuh olarak geçmektedir. Asur egemenliğinden kurtulmasıyla birlikte bağımsızlığın ilan eden Kommagene’nin bu dönemine ait ilk yazılı belgeler de ilk kez I. Antiochos dönemine aittir. I. Antiochos Kommagene’nin en önemli kralıdır. Antiochos yeni bir din kurmayı planlamış, batılıların, yani Yunanlıların dini ile Doğulu Perslerin dinini birleştirmeyi amaçlamıştır. Böylece bir dünya dini yaratacak, Nemrut Dağı’nı onun merkezi yapacak ve bu dinin buradan tüm dünyaya yayılmasını sağlayacaktı. Kendisi de bu sayede tüm dünyaya hükmedecek ve ölümsüzlüğe kavuşacaktır. Bu nedenle kendisini Tanrı ilan etmiştir.
İlk yapımında 55 m. yükseklikte olan tümülüsün bugünkü yüksekliği 50 m., çapı 150 metredir.Nemrut Dağı’nın en üst noktasına Kommagene Kralı 1. Antiochos kendisi için görkemli bir anıt mezar, mezar odasının üzerine kırma taşlardan oluşan bir tümülüs ve tümülüsün üç tarafını çevreleyen kutsal alanlar inşa ettirmiştir. Tümülüs, Kral 1. Antiochos’un onuruna düzenlenen törenler için etrafı 3 terasla çevrilmiştir. Doğu, batı ve kuzey terasları olarak adlandırılan bu alanlardan doğu ve batı teraslarda; bir sıra izleyen, blok halinde 8 yontma taşın üst üste oturtulmasıyla oluşturulan 8-10 metre yüksekliğinde görkemli heykeller, kabartmalar ve yazıtlar bulunmaktadır. Heykeller, bir aslan ve bir kartal heykeliyle başlar ve aynı düzende son bulur. Burada aslan yeryüzündeki gücü, tanrıların habercisi olan kartal ise gökyüzünün gücünü sembolize etmektedir. Heykeller her iki tarafta da şu şekilde sıralanmıştır: Kral 1. Antiochos (Theos); Fortuna (Theichye-Kommagene-Tanrıça) Zeus (Oromasdes); Apollo (Mithras-Helios-Hermes), Herakles (Ares-Artagnes). Buradaki yazıtlarda Antiochos’un anne tarafından Büyük İskender’den (Yunan-Makedonya), baba tarafından da Darieos’dan (Pers) geldiği yazılıdır. Böylece Antiochos, atalarından gelen etnik farklılığı birleştirmiş, bu nedenle de tanrı heykellerinin yüzünü doğuya ve batıya çevirmiştir. Ayrıca tanrı heykellerinin isimleri Grekçe ve Pers dilinde yazılmıştır.
Antiochos, Nemrut Dağı’nın 2.150 metre yükseklikteki zirvesinde yapımına başladığı görkemli kutsal alan ve mezar anıtını bitiremeden ölmüş, mezar anıtı da yarım kalmıştır. Nemrut Dağı’ndaki Kutsal alanın doğu ve batı yamaçlarında teraslar üzerinde Antiochos’un yaptırdığı heykeller ise, Nemrut’un sert hava koşullarına rağmen yüzyıllarca ayakta kalmıştır.
Antiochos bu kutsal alanı teraslar halinde tasarlamıştı. Kutsal kabul edilen teraslarda yer alan heykellerin bir sıra halinde olduğu görülmektedir. Buradaki tanrılar, hem Doğu, hem de Batı tanrılarını temsil ediyor ve bu nedenle iki ayrı isimle anılıyorlardı. Yüzleri doğuya ve batıya çevrili Pers ve Yunan tanrıları ayrıca Kral Antiochos’un bu iki kültürü birleştirme amacını da simgeliyordu. Antiochos yaptırdığı heykellerin arka yüzüne 200 satırdan oluşan vasiyetini yazdırmıştır.
Yazıtta, kendinden sonra gelecek kralları tapınağı güzelleştirmelerini istiyor, ibadet için gelenleri övüyor, kötü niyetlilere de beddua ediyordu. Bunun yanı sıra Antiochos, kutsal alanı ziyarete gelenlerin en iyi şekilde ağırlanmasını istiyor, onlara rahiplerin en iyi şaraplarını sunmalarını emrediyordu. Burada yapılacak törenlerin çok renkli geçmesi için de müzisyenleri görevlendiriyordu.

İznik Ayasofya Müzesi hakkında bilgi


İznik’in tam merkezinden bulunan ve sürekli gündemde olan İznik Ayasofya’nın dünya tarihindeki değeri nedir? Neden bu kadar değerlidir?
İznik her yıl İznik Ayasofya’yı görmek için gelen binlerce turistte ev sahipliği yapmaya devam ediyor. Ayasofya Kilisesi, Ayasofya Müzesi ve Orhan Camii olarak dünyada üç isimli tek yer olma özelliğini üzerinde taşıyan Ayasofya, geçtiğimiz yıllar içinde de konservasyon ( mevcut durumu koruma amaçlı çalışma )  yapılarak koruma altına alınmış eksik olan çatısı ve minaresi temsili olarak yapıya eklenmişti. Bölge halkı tarafından “ en son camii olarak kullanılmıştır, Orhan Camiidir “ denmesi ile basında yer alan, son olarak ta ayinler yapılması ile basında yer alan Ayasofya neden bu denli önemli? Müslümanlar için Hıristiyanlar için dünya dinler tarihi için önemi nedir?
                                                                  
İznik Ayasofya dünya tarihinde tüm dünyadaki tarihi öneme sahip mekanların en başında gelmektedir. İznik Ayasofya’da Hıristiyanlar alemi için kanun sayılan maddeler bu yapıda karara bağlanmıştır. Örnek olarak kiliselerin yapıları ve görevleri işleyişi, ikona yani resim tasvirlerin, dini resimlerin serbest bırakıldığı kararlar yine İznik’te yapılan ve Hıristiyan aleminin ilk toplantısı olan 1.Konsülden sonra 7. konsül de burada yapılmıştır. Bu nedenle her yıl binlerce Hıristiyan inancına sahip turist bu mekanı görerek, gezerek hac görevlerini yerine getirmiş oluyorlar. İznik Ayasofya’dan sonra ikince hac yeri ise Meryem Ana sayılıyor. Dünya tarihinde önemi sadece Hıristiyanlar için kutsal hac yeri olmasının yanında yapı olarak ta eşsiz yer mozaikleri, duvarlarındaki freskolar ve yapının içerindeki diğer tarihi yelerden alınan dokular ile dünya sanatı içinde eşsiz yerlerin başlarında geliyor.
Neden bu kadar değerli? İznik Ayasofya Hıristiyanlar için büyük öneme sahip olduğu kadarda Müslümanlar içinde büyük öneme sahip. Osmanlı İmparatorluğunun 2. padişahı Orhangazi, İznik’i kansız bir şekilde fethettikten hemen sonra İznik Ayasofya’yı Cami’ye çeviriyor ve adı Orhan Camii oluyor. 200 küsur yıl sonra meydana gelen depremde hasar gören yapıya, Mimar Sinan minare ve mihrabı ekliyor. Kurtuluş savaşı sıralarında da yapı yakılıp yıkılıyor ve uzun yıllar harabe şeklinde kaderine terk ediliyor. Kısaca İznik Ayasofya ortalama 850 yıl kilise, yine ortalama 600 yılda camii olarak kullanıldı. Gazeteci araştırmacı yazar Ayhan Uyan yıllarca Ayasofya hakkında araştırmalar yaptığını belirterek en son kaleme aldığı köşe yazısı ise şöyle;
Eser birçok isimle anılan ender, yapılardan biridir. Kılıçaslan Caddesi ile Atatürk caddesinin kesiştiği köşede yer almaktadır. Vakıflar genel müdürlüğü eski eserler, listesinde Ayasofya camii, H/6 kütük 147 ada 1 parsel yüzölçümü 1290,1 olarak Orhangazi vakfına kayıtlıdır. Kültür ve turizm bakanlığı müzeler genel müdürlüğü envanterinde ise, Ayasofya camii, Orhan camii, konsül kilisesi gibi üç isimle adlandırılmıştır. Ayasofya ismi köken olarak, yunanca hagia sophia (Αγιά Σοφιά) ilahi bilgelik, ifadesini taşımaktadır Ortodoksluk mezhebinde, tanrının üç niteliğinden biri sayılır. Ayrıca yapı istanbulda V y.y yapılmış, studios manastır kilisesi ve Meryem theotokos-khalkoprateia kilisesi (acem ağa mescidi) büyük benzerlik göstermektedir. Eser bugünkü halini 10.12. 2007 de vakıflar genel müdürlüğü ve İznik kaymakamlığının yenileme çalışmaları ile almıştır.
 Mimari olarak gözlemdiğinde, bünyesinde, Helenistik, roma Bizans ve Osmanlı dönemlerine, ait yapı malzemeleri ve O devirlerin yapı sistematiğinin harmanlandığı görülür.(geçirdiği birçok deprem buna etkendir) Temellerinde düzgün kesme taş blokların (rektonal)  strabon un tarif ettiği, gynasium parçaları veya kuvvetle muhtemel, antik çağa ait tapınak kalıntılarıdır. Orijinalinde doğu batı doğrultusunda, uzanan 37x20 m ölçülerinde dikdörtgen planlı 3 nefli (duvar)  bazilikal olarak inşa edilmiştir. nefler sütun dizileriyle birbirlerinden ayrılmıştır. Yapının doğu yönünde orta nef, içten yuvarlak dıştan yedi cepheli bir apsisle sonlanır. Yan neflerde ise postforium (hazırlanma odaları)apsisle tamamlanmaktadır. Odacıklar kare planlı ve altıgen kasnak üzerine kubbelendirilmiştir. Yapının kırma ahşap çatı ile örtülü olduğu tahminseldir. Bizans dönemi ait freskolar postforium odalarında görülmekte güney yan nef duvarında mezar odacığı olduğu tahmin edilen yarım elips niş içerisinde Hz.Meryem Hz.İsa ve Yuhanna tasviri fresko olarak günümüze ulaşmıştır.11 yy uygulaması olarak tahmin edilen taban mozaiğinin bir bölümü görülmektedir. Dışarıda ise kuzey nef’in postforium odasına bitişik bir şapel (küçük dua evi) kalıntısı bulunmuş taban mozaiği koruma altına alınmıştır.
2 Mart 1331 yılında İznik Osmanlı imparatorluğunun ikinci sultanı Orhan gazi tarafından Türk topraklarına katılınca ilk cami’ye çevrilen kilisedir. Orhan camii adını almış, güney duvarına biri girişte sağda gene içeride yan duvar hizasında odacığa bitişik, mihrap ilave edilmiştir. Kanuni sultan Süleyman döneminde, geçirdiği yangından dolayı dönemin en büyük mimarı mimar Sinan tarafından onarıma alınan yapı köklü değişime uğrar. Zemin yaklaşık bir metre yükseltilerek, giriş sahanlarının aralarındaki kemerler ve bunları taşıyan sütunlar kaldırılarak dört büyük paye açılmıştır ve bunlara oturan kemerli açıklıklar yapılır.(namaz saflarının mihrabı görmesi için)giriş kapısı daraltılarak ve kapı yanına ikişer açıklık pencere uygulanmıştır.                













Ay ve Özellikleri


Ay dünyanın tek doğal uydusudur. Dünyadan uzaklığı 384,400 km, çapı 3476 km ve kütlesi 7.35e22 kg.dır. Roma'lılar Luna, eski yunanlılar Selene ve Artemis adını vermişlerdir. Diğer mitolojilerde de değişik pek çok ad verilmiştir.

Gökyüzünde güneşten sonraki en parlak cisimdir. Ay, her ay dünya çevresinde dönerken, Dünya Ay ve Güneş arasındaki açılar değişir ve, bu olay Ay'ın değişik fazlarının oluşmasına yol açar (Sayfa sonundaki hareketli resme bakınız). Yeni Ay'dan bir sonraki yeni Ay'a kadar geçen süre 29.5 gündür (709 saat). Bu süre doğal olarak, Ay'ın rotasyon süresinden çok az da olsa farklıdır (dünya ile birlikte güneş çevresinde hareker ettiğinden dünyaya göre kendi çevresinde dönmesi ile sabit bir noktaya - yıldızlara - göre olan arasında az bir fark oluşur).
                                                 AYIN EVRELERİ:
          

Boyutları ve yapısı nedeniyle Ay bazen, teresterial gezegen olarak sınıflandırılır(Merkür, Venüs, Dünya ve Mars'la birlikte). Pluto/Charon gibi Dünya/Ay sistemi de bazı gökbilimcilerce bir çift gezegen olarak kabul edilir.
Ay'a ilk kez inen uzay aracı 1959'da Luna2 sovyet uzay aracı olmuştur. Halen insanların ziyaret edebildiği tek uzay cismidir.Ay'a ilk insanlı iniş 20 temmuz 1969'da ve sonuncusu da 1972 aralığında gerçekleşmiştir. Ay, yüzeyinden örnekler toplanarak dünyaya getirilen tek cisim olma özelliğini de halen korumaktadır.
1994 yazında Clementine ve 1999'da da Lunar Prospector uzay araçları aracılığı ile Ay'ın son derece detaylı haritaları elde edilmiştir.
Hayret verici bir şekilde, Ay'ın ağırlık merkezi, geometrik merkezinden kaçıktır, bu nedenle de Ay'ın dünyaya bakan yüzündeki yer çekimi aksi yüzdeki çekimden daha fazladır. Dünya ile Ay arasındaki çekim kuvvetleri bazı ilginç olaylara neden olur. Bunlardan en belirgini gelgit olayıdır. Dünyanın Ay'a bakan tarafındaki ve tam aksi yüzdeki okyanusta belirgin bir kabarma olur. Dünya kendi çevresinde Ay'ın dündüğünden çok daha hızlı döndüğü için, her iki kabarıklık da dünya çevresini dolaşarak günde iki kez denizlerin çekilip tekrar yükselmesine (gelgite) neden olur. Bu basitleştirilmiş bir modeldir, gelgit olayı özellikle sahillerde çok daha karmaşıktır.
Dünyanın rotasyonu, gelgit kabartısını ay-dünya hattının biraz daha ilerisine taşır. Bu da dünya ve ay arasındaki kuvvetin ay ve dünyanın merkezlerini birleştiren çizginin dışına kaymasına neden olur. Aradaki bu kuvvet Ay'ın dünya çevresinde dönüşünü hızlandırırken, dünyanın da kendi çevresindeki dönüşünü yavaşlatır. Bunun sonucu olarak da günler her yüzyılda 1.5 milisaniye kadar uzar ve A'yın yörüngesi senede 3.8 cm. kadar dünyadan uzaklaşır.
Ay'ın rotasyonunun senkron olmasından, yani, ayın her zaman aynı yüzünün dünyaya dönük olmasından da bu asimetrik özellikteki çekim kuvveti sorumludur. Bu kuvvet, ayın rotasyonunu yavaşlatarak senkron hale gelmesine neden olmuştur. Aynı şey güneş sistemindeki pek çok uydunun başına gelmiştir. Dünyanın da yavaşlaması ile zaman içinde Ay ve Dünya tıpkı Pluto-Charon ikilisi gibi karşılıklı senkron hale gelecek, ve sonuçta dünyanın da hep aynı yüzü aya bakar hale gelecektir.

Eliptik yürüngesi ve ağırlık merkezinin eksantrikliği nedeniyle ay dünya etrafındaki dönüşü sırasında hafifçe yalpalar, bu sayede arka yüzünün birkaç derecelik bölümü zaman zaman dünyadan görünür (sayfanın sonundaki hareketli resme bakınız). Arka yüzün tamamına yakın bir bölümü 1959' a kadar sır olarak kalmıştı. Ayın arka yüzünün fotografları ilk kez sovyet uzay aracı Luna3 tarafından çekilmiştir. (Not: Ay'ın karanlık yüzü yoktur. Ayın kutuplarındaki derin kraterlerin belli bölgeleri dışında her noktası zamanın yarısında güneş görür. Geçmişte sıkça kullanılan ''karanlık yüz'' terimi bilinmeyen anlamındadır ve artık geçerli değildir.)

Ay'ın atmosferi yoktur. Ancak Clementine uzay aracının bulguları Ay'ın güney kutbundaki, güneş görmeyen bazı derin kraterler içinde su buzu bulunduğunu göstermiştir. Çok yakın zamanda Lunar Prospector uzay aracı da bunu hem güney hem de kuzey kutbu için doğrulamıştır.AY YÜZEYİNE ÇARPAN BİR METEOR. 
         

Ay'ın kabuğu 68km. kalınlıktadır. Kabuk kalınlığı Mare Crisium tabanında 0'dan arka yüzde, Korolev k arteri Kuzeyinde, 107 km'ye kadar değişiklikler gösterir. Genelde ön yüzde daha incedir. Kabuğun altında Magma tabakası ve altında muhtemelen küçük bir çekirdek (kabaca 340 km çapında ve Ay kütlesinin %2'si kadar) bulunur. Dünyadakinin aksine Ay'ın magma tabakasının ancak bir bölümü erimiş haldedir. Ay'ın ağırlık merkezi, geometrik merkezinden, 2 km kadar dünya tarafına yakındır.
Ay yüzeyi, yüzey şekline göre iki ana sınıfta toplanır: Çok sayıda ve sık kraterlerle karakterize, oluşumu çok eski dağlık bölgeler ve nispeten düz, ve daha genç maria bölgeleri. Ay yüzeyinin %16'sını oluşturan bu kuru denizler içleri daha sonradan magma ile dolmuş çok büyük kraterlerdir. Yüzeyin büyük bölümü regolith adı verilen meteor çarpmaları sonu oluşmuş toz, taş ve kayalarla kaplıdır. (not : ay yüzeyündeki daha koyu olarak gözüken ve çoğunluğu Ay'ın ön yüzünde bulunan bu düzlükler, çok eskiden beri deniz anlamına gelen mare adıyla anılırlar. Maria sözcüğü mare'nin çoğuludur)
Ön yüzdeki kraterlerin büyük bölümüne, bilim tarihinin önemli kişiliklerinin isimleri verilmiştir (Tyco, Copernicus, Ptolemaeus gibi). Arka yüzdeki şekilllere ise daha güncel isimler verilmiştir (Apollo, Gagarin, Korolev gibi. Bu yüz ilk kez sovyet araçlarınca görüntülendiğinden isimlerin çoğu da rusça kökenlidir)
Aşağıdaki şekil Ay yüzeyinin eksiksiz bir projeksiyonudur.
Şeklin orta bölgesi dünyaya bakan yüz, sağ ve sol bölümler ise arka yüzü göstermektedir.
Ay'dan Apollo ve Luna uzay programlarıyla dünyaya 382 kg. kaya örneği getirilmiştir. 20 sene sonra hala incelenmekte olan bu örneklerden, ayın yapısı ve geçmişi hakkındaki bilgilerimizin büyük bir bölümü elde edilmiştir. Örneklerin büyük çoğunluğunun 4.6 ila 3 milyar yaşında olduğu anlaşılmıştır. Oysa dünyada 3 milyardan daha yaşlı örnekler bulmak hayli zordur. Bu örnekler, güneş sisteminin, dünyanın ve ayın oluşumu hakkında önemli ipuçları içermektedir.

Ay taşı örneklerinden önce, Ay'ın oluşumu hakkında bir fikir birliği yoktu. Üç ayrı teori ileri sürülüyordu. Ay ve dünyanın aynı zamanda solar nebuladan oluştukları, Ay'ın dünyadan kopan bir parçayla oluştuğu ya da Ay'ın başka bir yerden gelip dünyanın çekimine kapıldığı ileri sürülmekteydi. Ay taşlarının incelenmesinden sonra ise, en çok kabul gören senaryo, en az Mars büyüklügünde bir cismin dünyaya çarparak Ay'ı dünyadan kopardığı şeklindedir.

Ayın bir küresel manyetik alanı yoktur. Ancak yüzeydeki kayalardan bazılarının manyetik özelliği, bir zamanlar ayın da global manyetik alanı olduğu düşüncesini desteklemektedir.
Yandaki hareketli resim Ay'ın fazlarını ve, yörüngesinin eliptikliğinden oluşan yalpalama hareketini belirgin olarak göstermektedir. Hareketli resim gerçek fotograf serilerini biraraya getirerek hazırlanmıştır.